4+4+4 Eğitim
Küçüktüm. Yanlış hatırlamıyorsam ilkokul 4. veya 5. sınıftım. Sanayide babamın mobilya imalathanesine mahalleden bir komşu çocuğunu getirdi. Al bunu Bektaş Usta dedi. Yanında çalışsın. Meslek öğrensin. Çırak olsun. Şu hepimizin duyduğu “eti senin, kemiği benim” durumları işte. Fevzi idi çocuğun adı. Zayıf, çelimsiz, beyaz yüzlü, kısa boylu bir çocuktu. Fevzi okumadı yaz tatilinden sonra. Zaten pek gözü yoktu okulda. Dükkanda çalışmaya devam etti. aylarca mdf taşı, suntayı götür, zımpara yap, şunu tut, bunu getir… vs derken Fevzi önce kalfa sonra usta oldu. Şu an Bursa İnegöl de devasa bir mobilya fabrikasında usta şef.

O dükkanda nice Fevziler yetişti. Nice Doğan ustalar, Bülent ustalar, Hayri ustalar… yetişti şu an piyasada mobilya imalatında çalışan. Okumamayı tercih etmişlerdi. Dolayısıyla soluğu sanayide almışlardı. Belki bir öğretmen, doktor, memur olamadılar ama birçoğu bu saydıklarımdan daha fazla kazançlara sahip ve ailelerini rahatlıkla geçindirmekte.
Çocuk yaşta sanayide mobilyacıya, oto tamirciye, kaportacıya, berbere çalışsın diye sokulan o çocuklar şu an en iyi ustalar aslında. Çekirdekten yetişti dediğimiz bireyler. okulunu okumadılar, ama bizim çok iyi bildiğimiz ve kalıcılığından emin olduğumuz “yaparak-yaşayarak öğrenme” modelinin en aşikar örnekleri oldular. mektepli değil, alaylı dediğimiz insanlar. muazzam bir ahilik toplumda kendiliğinden oluşmuştu zaten. devlete hiç külfet çıkarmadan toplum kendi ustalarını kendisi yetiştiriyordu. Ama Sonra…
4+4+4 adı altında zorunlu eğitim 12 yıl hale geldi. O az önce bahsettiğimiz okulda gözü olmayan çocuklar okula devam etmeye mecbur bırakıldı bir ihtimal… denilerek. Muhakkak doğru sebepleri de vardı. Ancak, o toplumun kendi içinde oluşturduğu, güzide, kendi ustasını kendisi yetiştirme geleneği sert darbe yedi. Sekteye uğradı. Nasıl mı? Çünkü, alacağı haftalık harçlığın miktarı önemsenmeksizin işe sokulan küçük çocuklar zaten amacı meslek öğrenmek olduğu için karın tokluğuna bile çalışıyorlardı bir şekilde. 10 yaşındaki çocuğa yerleri süpürdüğü için ya da ufaktan getir götür yaptığı için 50 lira veren ustaya ses çıkarmıyordu kimse. Zaten yeterdi o meblağ o çocuğa. Şimdi 4+4+4 yüzünden lise sonuna kadar okumak zorunda olan ve sonra mezun olan gençler bir üniversiteyi kazanamayınca haliyle gene o sanayinin yolunu tutuyor. İyi, güzel de hiçbir şey bilmeden, 10 yaşındaki çocuğun yapacağı işlerle sanayide işe başlayacak olan bir gence hiçbir usta haftalık harçlıktan öte ücret vermek istemiyor. İşi biliyor olsa, önceden öğrenmiş olsa en kötü ihtimalle bir asgari ücret alacak ama bizim sudak çıkmış balığa çok temiz yer paspaslıyor diye maaş vermek, sigorta yapmak vs gibi külfete girmeyi istemiyor dükkan sahipleri. E haklılar da. Zaten o harçlık dediğimiz meblağlara da liseden mezun, 17-18 yaşlarına gelmiş gençler çalışmak istemiyor. Dolayısıyla yukarda az önce övdüğüm, toplumun kendi ustasını kendisi yetiştirdiği sistem durmuş oluyor. Durdu da zaten. Sonra diyorlar ki, gençler çalışmıyor. Suriyeliler olmasa sanayi durur, üretim durur, tarım işçileri yok olur… vs.

Babamın çok sevdiğim bir lafı vardı; “herkes masa başı iş isterse tezgâhta kim çalışacak?”. Çok doğruydu. tezgahta çalışacak kalfayı, ustayı tezgah sahibi kendisi yetiştiriyordu. Nasıl ki okumak sosyal hakların başında geliyorsa, okumamak da o denli bir haktır bence. Okumayı tercih etmeyeni toplum zaten kendi içinde farklı sektörde yetiştiriyorken bu gelenek sonlandı. 4+4+4 ün zannımca en büyük götürüsü bu oldu. kendi fırıncımızı, kaportacımızı, berberimizi, boyacımızı, mobilyacımızı yetiştiremiyoruz artık. “Çekirdekten yetişme” dediğimiz güzide geleneğimiz son buldu.
4+4+4 son bulmalı. Hatta eğitimin hiçbir kademesi mecbur olmamalı. masa başı herkesin hakkıdır ama tezgah da öyledir. Birini başaramayan çocuğun diğer seçeneğinin önüne set olunmamalıdır.
